Bugün akşamüstü, hemen hergün geçtiğim yolda kulakları olan
bir ağaç farkettim. Acaba dinlemeye mi yarar o kulaklar? Kocamandılar. Aramızdaki
mesafe uzaktı, ölçü veremiyorum. Aynı anda yırtıcı olduğunu düşündüğüm bir kuş
gördüm, müthiş süzülüyordu ve sanırım bir çöl kartalıydı. Çöl faresini ise,
görmesem de hissetim. Bir yandan çıkan duman ve ateşe kafasını takan Çöl Faresi
diğer yandan da doğal düşmanı olan kartalı kolluyordu bence, yem olmamak
için... bense, içinden inemediğim arabadan; kulaklarını merak ettiğim ağacın
durumuna takılmıştım. Yol döndü, kulaklar kulak olmaktan çıkmıştı.
Gözlerimi kapayıp, ağaçla, kartalla ve fareyle telepati
kurmaya çalıştım. İstemediler. Çok sinirliydiler; “kedilerin köpeklerin
yüzlerine bak.” Deyip, kestirip attı üçü de, ağız birliği etmiş gibi.
Üstelemedim.
Daha önce gördüğüm köpek ve kedilerin yüzlerini hatırlamaya
çalıştım. Hatırladım sanki:
Kediler çok az sayıdalar burda. Ezik, bıkkın, umarsız ve aç.
Köpeklerse; güleryüzlü, korkak, üzgün ve yine aç gözlere
sahipler. Hepsi de en ufak bir harekete iki metre geri giderek karşılık
veriyorlar, hareketin niyetine aldırmadan.
Arabadan inememek yeni karşılaştığım bir şey. Düşünün ki;
bir arabaya biniyorsunuz, bindiğiniz ve indiğiniz yerler hep aynı ve bu yerler sizin
tasarrufunuzda değil. Ve buna alışıyorsunuz. Kolayca. Kendiliğinden.
