Durum, dram, drum

Durum, dram, drum

27 Kasım 2011 Pazar

doğuya doğru... iş, miş, macera...

yolculuk kolay geçti. çoğunda uyumuşum.
"arkadaşım çantalarınızı kucağınıza alın" anlamına yakın, bir ses ile uyandım. Kadın sesiydi. çantalarımı kucağıma alıp uyumaya devam etmişim. sesler yükseldi ve çoğaldı, hostdu, hostesdi toplandılar yanıma. sonra; konuyla ilgim olabilir mi acaba diye bir daha uyandım. hiç ilgim yokmuş, arka sıralardan bir geyik, çantasını benim tepeme koymuş. uçak bir daha havalandı (teknıkıl stop muş bu, bir yaşıma daha girdim) basra da indik.bir de banu'yu gördüm arada. neyse...
vize kuyruğunda takıldık falan... 2 dolar vize... 10 doları verdim eyvah gitti 8 diyorum, beklesen bir dert beklemesen ayrı... beş'i zor kurtardım sonra, az daha gözaltına bile alınabilirdim. çok ters oluyor bu vizeci polisler yav. aklınızda olsun bozuk para bulundurun. ikinci bankodaki parmak izi alan polis "ney" kutusunu gördü. "o ney la? kaç dolar?" dedi, ingilizce... "ney yavrum ney, n'apacan?" dedim, ingilizce... "ben de muzisyenim" dedi ingilizce yine... içimden "ben değilim" dedim türkçe... sevimliydi ikinci polis.
çıktım dışarı, bir baktım ki, ne göreyim? elinde Akman yazan bir kağıt ile Lee beni bekliyor, tabii o anda adının Lee olduğunu bilemiyorum. Tanıştık, öpüştük. Derken tip bana brifing vermeye başladı. ingiliz aksanıyla... hay ... zaten zor anlıyorum. önce "he he" deyip geçeyim dedim fakat herifçioğlu telsizlerden girdi silahlardan çıktı bir de hayvan gibi bir çelik yelek giydirdi üstüme. n'ooluyoruz la... falan derken bir de " atağa uğrarsak arabadan atlama" demesin mi? " dur" dedim. "dur" "baştan yavaş yavaş anlat, o'ları, u'ları da adam gibi telafuz et, ben seni tam dinlememişim Lee'ciğim" dedim. sağolsun anlattı bir daha.. fakat yine aynı şeyler. "gun" diyor "armır" diyor "dont jump, never liiiv dı kar, calm dawn" diyor.
üç araç gelmiş beni almaya; hayatta da, daha önce hiç binmediğim kadar büyük üç tane cip. "hay .... ne biçim iş la bu" diyorum bir yandan, diğer yandan "bu ingilizler çok tuhaf" diyorum. diyorum da diyorum... az önce giden üç dolar aklımdan tamamen çıkmış. "ben bu yılmaz'ı, cem'i ve berker'i sırayla kafa kafaya tokuştursam, elime ne geçer" (bu işe girmeme bir şekilde vesile olan insanlar bunlar) düşünceleriyle araç hareket etti. arabanın önünde bir anten var bildiğiniz ağaç kadar. kampa vardık. oda moda... yerleştim.
kamp resimleri ve maceraları yarın inşallah... maaşallah... şükran

taşkın - 28 Eylül 2011, 23:17'de yazıldı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder