Durum, dram, drum

Durum, dram, drum

30 Kasım 2011 Çarşamba

sayılar, sorular... zaman, uzam...

Sayılar

Ölçülebilir olan. Son birkaç yılın modası. Benim aklım o kadar eriyor. İnsan türünün ürettiği bir s..
Bir buçuk, bir buçuk milyon, 12000, 100, oniki bin, 37465, 57, altı, 70, 60, 80...21
Tekrar 6...
İlki yani bir buçuk; bu yazıya başladığımda akşam yemeğine kalan süre, saat cinsinden
Bir buçuk milyon; bu ülkeye yapılan son müdahaleden bu yana ölen insan sayısı, birimi insan
12000; son iki yılda asılan insan sayısı, Irak’da, birimi yine insan
100; yaklaşık ağırlığım, kilogram cinsinden
Oniki bin:12000
37465: geçen gün bir sözleşmede gördüğüm rakam; birimi dolar
57; bir arkadaşımın yaşı, aynı zamanda başka birşey daha, önemsiz
Altı; geçen gün patlamada ölen insan sayısı; birim yine insan,
70; bir üst satırın aynısı; yazmak bile...
Sonuncu yani 6; ki aradaki 60, 80 ve 21’i hatırlayamıyorum. 6 ikinci tatilime başlamam için kalan gün sayısı..
Eller kanlı, ruhlar kanlı, duman, toz, toprak ve bok içindeyiz. Tüm insanlık. Sadece burdakiler değil ama.. her kim ki temiz olduğunu düşünüyorsa.. çok büyük ihtimalle yanılıyordur.
Ve biraz alıntı, ne de olsa 80 kuşağıyız. Kopi – pest: “ Kurduğu toplumsal sistem onu insani bütün değerlerinden yoksunlaştırmakta. Bu süreç insan aklının en gelişkin olduğu günümüzde yaşanmakta.” Ü.O.’dan, bir alıntı. Hazır yazılmış. Okuyunuz.
“yıkanmak istemeyen çocuklar” olalım, Ünsal Oskay, Cogito Yayınları, 372 sayfa, alalı bir yıl olmuştur, 45 tane yazı var içinde, 20 tanesini anca okumuşumdur, zorlaya zorlaya... ne çok sayı karşımıza çıkıyor hergün değil mi? bir atasözü, deyiş:” sen ya sayı saymayı bilmiyorsun, ya da dayak yememişsin.”
Yaşasın yemek yemek.. yemeğe gidiyorum, dönünce yazmaya devam..
İnsan açken karamsar olumuş.. belki yazı kendiliğinden düzelir.. kim bilir? Yine aynı kitabın; bir sonraki sayfasından Ünsal Hoca vasıtasıyla Marx’dan bir alıntı: Corruptio optimi pessima. Türkçesi: “aldatıcı, iğva edici iyimserlik gerçek kötümserliktir.”

arkası var... (30 Kasım, 18.40saat)

yukarıdaki resimde görülen nazar buncuğu, ahşap bir parçanın üstüne yapıştırılmış. ahşabın bir tarafı tıraşlanmış ve tıraşlanmayan tarafa boncuk yapıştırılınca dekoratif bir kapı durdurucu olmuş. tr'ye gittiğim ilk tatilimde bir arkadaşım hediye etti. işler-güçler bağlamında; "güzel kapılar açıldı karşına, kapanmasın onlar manasında...", dedi. ve ekledi; " belki kullanırsın da.." aynı arkadaşım, aslında tokat'tan ayrılmama da karşıydı.  ya da bana öyle gelmiştir.
benim bir tarafım tokat'tan ayrılmak istemiyordu.
tokat merkezde hiç bu kadar uzun yaşamamıştım, topu topu iki ay... tuhaf bir duygu bıraktı tokat. temmuz, ağustos, eylül aylarında yine gitmeli.
üç gün önce..
toplantıdan çıktık. tel çitleri beton blokları geçtik. kapıya adımız yazıldıysa çikolata kazanacaktım. o yüzden çok heyecanlıydım. "selamün aleyküm" dedim. "aleyküm selam" dedi kız. yanındaki; "şerike ..." diğeri: "hangi şirkettensiniz?" dedi.. cevap verirken aynı anda pencereden kafamı uzattım, listede ismimi gördüm, çikolatalar cepteydi. toplantı çıkışı kantin kapalı olduğundan tahsilatı yapamadım... sadede gelelim, usül değiştirmişler, kimliği verdim kıza, yeni kimliği aldım.. yılmaz önde ben arkada yürüyorduk. yılmaz işemeye gitti. giderken usulün değiştiğini, minübüse bineceğimizi söyledi. "olur" dedim. yılmaz tuvalete doğru yürürken ben minübüse yöneldim. tam binecekken arkadaki iki ressamı farkettim. yanlarına gidip onları izlemeye  başladım. gri bir at çizmişti biri, şahlanmış,.. diğeri kupa_saksı karışımı bişi.. gri at soluyordu... çok uzun bir yoldan geldiği belliydi. korka korka başını okşayıp sakinleştirmeye çalıştım. ona dokunmam hoşuna gitmişti.. nefesi normalleşirken, binicisiyle gözgöze geldik...
yılmaz minübüsün kapısının yanında beni çağırıyordu. minübüse bindik. toplantı, moplantı, kıl yün.. derken...
dönüşte aynı minübüs denk geldi.. şoförün elinin yarısı, hadi belki üçte biri yoktu..
öne oturmuştum. emniyet kemeriyle boğuşup onu takarken; bir yandan da gözüme takılan sarı kaseti işaret ettim.. " çalayım mı?" dedi şoför.. "çal ağbi", dedim. elinin bir kaç parmağının ve dış üst kemiklerinin olmadığını işte tam o anda farketmiştim. "Kuran" dedi şoför, "koran" diye söyleyerek.. "Kevser" suresini okuyordu adam... "Kevser" dedim.. şaşırdı şoför... "ar yu müslim.." dedi.. bu kez ben şaşırmıştım... hem de acayip şaşkındım... ağzımdan belli belirsiz "yes" çıktı...  bildiğim bir soruydu halbuki...   bu arada yol bitmişti... adam kaseti çıkarıp uzattı.. aldım. çantama koydum.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder